Yönetenlerin Yönetimi

Yönetenlerin Yönetimi

Bu dünya bir bahçe gibidir. Bahçenin duvarları devlettir. Devlet de bir vilâyete benzer. O vilâyetin bekçisi ve muhafızı dîndir. Dinde bir caddeden çeşitli sokaklara giden yollara benzer ki, bu yollar; Devlet Başkanının dosdoğru gideceği yollardır. Devlet başkanı; milletin çobanı yani; koruyucusu ve gözcüsüdür. Ordu, milletin korunmasında ona yardımcıdır. Orduya kefil, ekonomidir. Yani ordunun faydalı hizmetler görmesi ve askerlerin; devlet başkanına, itaat halinde bulunması devletin, malını lâyık olduğu şekilde harcamak suretiyle gerçekleşir. Ekonomide millet fertlerinin ioplumsal güven ve huzur içinde olması ile gerçekleşir. Millet de, kendilerine adaletli davranılmca devlet başkanlarına itaatli ve saygılı olurlar. Adalete gelince bu, öyle bir esastır ki. âlemin nizamı ve sağlamca yürümesi bununla sağlanır.
Bilinmelidir ki; danışma isabetli yolun izlenmesini ve doğru görüsün ortaya çıkmasını sağlar. Danışma karışık meseleler kapısının aydınlık getiren doğruluk anahtarıdır, önemli, gizli, kapalı olan tutarlı ve uygun görüşler danışma ile ortaya çıkar.
(Tanıtım Yazısından)


Türkçe
240 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 23 cm

ISBN : 9789944978378
2008

Sömürgecilikten Günümüze Emperyalizm

Sömürgecilikten Günümüze Emperyalizm

“Lenin’in emperyalizm konusundaki çözümlemelerinin, aradan geçen yarım yüzyıldan fazla süreye karşın tüm önemini koruyor olmakla birlikte, esas olarak emperyalizmin sadece belirli yönleri üzerine odaklanmış olduğunu da kabul etmek gerekir. Lenin’in emperyalizm çözümlemesinin odağındaki temel sorunlar tekelci kapitalizm çağında kapitalistler arasında yaşanan rekabet, Birinci Dünya Savaşı’nın niteliği ve dönemin devrim olanakları olmuştur. Bununla birlikte emperyalizmin, Lenin’in de değindiği, ancak sorunun merkezine koyup yanıtlama çabasına girişmediği başka önemli yönleri de vardır. Bunlar içerisinde en önde gelenleri, emperyalist güçlerin sömürge ve yarı-sömürgelerle etki alanlarında bulunan diğer ülkeler üzerindeki egemenliğinin yarattığı siyasi, ekonomik ve sosyal etkilerin neler olduğudur. Bu sorularla, Lenin’in yanıtlamaya çalıştıkları arasında bir uyuşmazlık yoktur. Ancak kanımca arada önemli bir analitik farklılık var. Lenin’in sömürgeciliğin şiddetlenmesini ve özellikle de dünyanın yeniden paylaşımı için emperyalist güçler arasında yürütülen rekabeti incelerken haklı olarak üzerinde durduğu tarihsel dönemlendirme, diğer sorular karşısında aynı ölçüde geçerli değildir. Kuşkusuz zaman içerisinde gerek merkez gerekse de çevre ülkelerde önemli değişimler yaşanmıştır ve bu değişimlerin tarihsel olarak incelenmesi gerekir. Ancak çevre ülkelerdeki üretici güçlere, üretim ilişkilerine ve sınıf yapılarına ilişkin en temel soruların çözümlemesinin yapılabilmesi, Batının sömürge dünyasına taşıdığı en eski çarpıklıklardan itibaren, sömürgeciliğin, ekonomik yayılmacılığın ve sömürgeci güçler arasındaki rekabetin bir bütün olarak analiz edilmesini gerektirir.

Leninist teoriyi hem tekelci kapitalizmin “yeni” emperyalizmine hem de kapitalizmin gelişim yıllarındaki “eski” emperyalizmine uydurabilmek için çekip uzatmaya çalışmak, çeşitli karışıklıkların doğmasına yol açar. Yalnızca Lenin’in üzerinde durduğu yeni özellikler üzerinde odaklanılarak sömürge dünyasının ve yeni sömürgeciliğin sorunları gerçek anlamda kavranılamaz. Tam da bu nedenledir ki, gerek akademik çevrelerde gerekse de sol içerisinde gördüğümüz, Lenin ve Marks’ın emperyalizm teorileri arasında bir tezat olduğuna ilişkin yaklaşımların gerçekte pek bir anlamı da yoktur. Marks ve Lenin farklı sorunları ele almışlardı. Marks kapitalizmin bir sistem olarak gelişebilmesi için yaşamsal bir gereklilik olan sanayileşmiş ülkelerle sömürge dünyası arasındaki uluslararası iş bölümünü yaratan dünya kapitalizminin büyümesini incelerken Lenin, tekelci kapitalizmin özgün uluslar arası niteliklerini analiz etmişti.

Modern bir emperyalizm teorisinin tatmin edici bir biçimde gelişmesinin önündeki ikinci bir engel de karşıt bir eğilimden, Lenin’in teorisinin özü itibarıyla farklı olsa bile biçimsel olarak burjuva iktisatçılarının pek sevdikleri bir form içerisine sıkıştırılmaya çalışılmasından, ya da Lenin, Lüksemburg ve Hobson’un tezlerinin çorba gibi birbirine karıştırılmasından kaynaklanır. Böylesi bir biçimsel sıkıştırmadan murat edilen, emperyalizmin analizi için ihtiyaç duyulduğu düşünülen, sermaye fazlasının yarattığı basıncın sermaye ihracını dayatıyor olması, azalan kar oranları, mevcut kapitalist pazarlar içerisinde artı değer üretiminin olanaksızlaşması ve emperyalist yayılmacılığı krizden çıkışın yolu olarak görülmesi gibi bir anahtarın ya da sihirli gizli formülün bulunmasıdır. Bu etmenlerin her birinin farklı durum ve zamanlarda az ya da çok etkili olduğu bir gerçektir. Ancak bu etmenlerden her hangi birinin eski ya da yeni emperyalizmin temel taşıyıcısı olarak seçilmesi, tarihsel gerçekleri kapsamaktan ve açıklamaktan aciz mekanik formülasyonların oluşturulmasından öteye gidemeyecektir.”
(Tanıtım Yazısından)


Türkçe (Orjinal Dili:İngilizce)
295 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 20 cm

ISBN : 9789944572408
2006

İşte Derin Devlet: Soygun, Rüşvet, Cinayet

İşte Derin Devlet:
Soygun, Rüşvet, Cinayet

Kitap, Susurluk, Ergenekon vb. gibi güncel bir “çete”nin irdelenmesi ve onun üzerinden sonuçlara ulaşılması biçiminde ele almıyor derin ilişkileri. Kitapta Türkiye’nin son kırk yılı mercek altına alınıyor. Pek çok tanıdık isme rastlıyoruz kitapta. Son kırk yılın tanınmış hemen hemen bütün isimlerine.
Cumhurbaşkanlarından mafya tetikçilerine kadar bildik isimlere. Demirel, Evren, Çiller, Mehmet Ağar, Çatlı, Baybaşin, Horzum, Emin Alpkaya, Özal, Sabancı, Cem Ersever, Veli Küçük vb. kitapta karşımıza çıkan isimler. Lockheed rüşvet skandalı, hayali ihracat olayları, faili meçhul cinayetler, uyuşturucu ticareti, Susurluk çetesi, kontrgerilla, darbeler ve darbeci generaller bir pazılın parçaları gibi birleştirilip, bütünün gösterilmesi başarılıyor.
(Tanıtım Yazısından)


Türkçe
400 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 20 cm

ISBN : 9789756106907
2008

Sınırların Ötesi

Sınırların Ötesi

Dün, pertol için Osmanlı Devleti gibi hak ve adalet terazisi olan aziz bir devleti parçaladılar…
Bugün yine petrol için, son sığınağımız Türkiye’yi de bölme emelindeler…
Karşımıza dikilecek en acı gerçekleri yıllar ve yıllar önce haykıran ve bizleri uyanmaya çağıran çığlıkları duyacaksınız bu kitapta… Ayrıca, geleceğimiz konusunda, gerek bize ve gerekse siyasîlerimize yön verecek değerlendirmeleri bulacaksınız.
(Arka Kapaktan)


Türkçe
184 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 15 x 23 cm

ISBN : 9789757594734
2003

Çağdaş Üniversite mi Medrese mi?

Çağdaş Üniversite mi Medrese mi?

Çağdaş Üniversite mi Medrese mi, 1981-2008 yılları arasında, çeşitli gazete, mesleki dergi ve bültenlerde yayımlanmış yazıların bir bölümünü içermektedir.

2005 yılının son ayları ile 2006 yılının ilk aylarında Türkiye, Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın tutuklanıp cezaevine konulması. Rektör Aşkın ile aynı koğuşta kafan Üniversite Genel Sekreter Yardımcısının intiharı ile sarsıldı. Bu olaylar üzerine Rektörler Komitesi adına bîr açıklama yapan YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, “Üniversite medreseleştirilmek isteniyor. Rektör Yücel Aşkın’a sahip çıkmak cumhuriyete sahip çıkmaktır” dedi. Burada sözü edilen daha çok AKP iktidarı döneminde üniversitelerin medreseleştirilmek istenmesidir. Oysa Türk üniversitesinin medreseleştirilmesinin, YÖK’ün kurulduğu 1981 yılından itibaren başladığı, bu sürecin en az 22 yıl (1981-2003) aralıksız sürdüğü (hâlen de sürmekte olduğu) yıllarca yazıldı. Ama Rektör Yücel Aşkın olayı, genelde Türk üniversitelerinin medreseleştirilmesini, sözlü ve yazılı basın aracılığı ile kamuoyuna tüm çıplaklığı ile yansıtmıştır.

Bu kitapta bir yandan üniversitelerin demokratikleşme sorunları ve bunun önündeki engeller ortaya koyulurken diğer yandan üniversitelerdeki “Türk-İslam sentezci”, özellikle de “dinci” kadrolaşma somut örneklerle değerlendiriliyor.

(Tanıtım Yazısından)


Türkçe
296 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 21 cm

ISBN : 9789944931588
2008

Yönetmeden Hükmeden Ordular Türkiye – Mısır – Cezayir

Yönetmeden Hükmeden Ordular
Türkiye - Mısır - Cezayir

Bu ülkelerin silahlı kuvvetleri, siyasetin temel paradigmasını yani “oyunun kurallarını” bizzat tayin edecek bir konumdadır.”

Yönetmeden Hükmeden Ordular, ‘iktidar’ denildiğinde “Sadece” Bakanlar Kurulunun gelmediği üç Akdeniz ülkesini inceliyor. Kitap, Türkiye, Mısır ve Cezayir ordularının siyasal sistem içinde sahip oldukları ayrıcalıklı pozisyonu koruma ve yeniden üretme araçlarına “zoom” yapıyor.

Mısır ve Cezayir’in deneyimleri; kışlasından ‘gerektiğinde’ çıkan ya da her an için çıkabilme ihtimali olan ordu kurumunun yarattığı vesayet siyaseti açısından Türkiye ile ciddi paralellikler taşıdığı görülüyor.

Yazar Dr. Steven Cook’un Türkiye bölümü için Türkçe öğrenmesi ve çalışmalarını çok sayıda tanıklıkla desteklemesi kitabın gördüğü uluslararası ilginin başlıca nedenleri arasında…
(Tanıtım Yazısından)


Türkçe (Orjinal Dili:İngilizce)
334 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 20 cm

ISBN : 9789759059514
2008

Tavuk Toplum

Tavuk Toplum

Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye bağımsızlığını adım adım emperyalist ülkelere teslim etmiş bir ülkedir. Bu durum ülkemizi yönlendiren basiretsiz yöneticilerin idareleri sonucu oluşmuştur. Sinsice içimize bulaşan virüs, yerli işbirlikçileri ile vatanımızı yavaş yavaş işgal etmiş, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizi, ulusal bütünlüğümüzü çözülmeye uğratacak bir çabayla bu güne getirmiştir.

Özellikle ABD tarafından bilinçli olarak yürütülen plan dahilinde, Türkiye bağımsızlığını yitirerek işgale uğramıştır. Geçmişte yaşanan ve güncel yaşamda devam eden tüm sosyal ve siyasal sıkıntıların yegane nedeni budur.

Ülkemiz gibi geri bıraktırılmış ülkelere ABD, din kisvesi altında ya da askeri dikta rejimleri ile dayattığı sömürü düzenini gerekirse böl yönet siyasetleri ile devam ettirmektedir. Cumhuriyetimiz ve ulusal bütünlüğümüzün bugüne kadar gelen kazanım ve değerlerine saldıran ve bizi geri kalmışlığın batağında çaresizce çırpınır hale gelmişliğimizden kurtaracak kendi öz varlığımızda bir yerlerde Mustafa Kemal yatmaktadır, yapacağımız en önemli şey bu özü hatırlayarak “Mustafa Kemal gibi düşünmektir!”

(Tanıtım Bülteninden)


Türkçe
174 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 21 cm

ISBN : 9786051276465
2013

Conatus Çeviri Dergisi Sayı: 4 Değer Teorisi ve Sınıf Mücadelesi

Conatus Çeviri Dergisi Sayı: 4
Değer Teorisi ve Sınıf Mücadelesi

Emeğin değerinin harcanan emek zaman birimleriyle ölçülebilirliğine dayalı kapitalist değer üretimi, toplumsal emeğin ölçülemez yaratıcılığı ve üretkenliği üzerindeki kapitalist komutanın işleyişinin güvencesidir. Ölçülebilirlik, emeğin hayatı bütünüyle ve kolektif olarak üretebilme kapasitesine sermaye tarafından el konulmasının ön koşuludur. Sermaye, emeği ölçülebilir bir değere indirgeyerek toplumsal gücünden soyutlar, bireyselleştirerek metalaştırır. Emeğin toplumsal gücünü kendi üretimi ve yeniden üretimine tabi kılar. Ölçülebilir değer olarak emek, başka bir deyişle kapitalist işin disiplini altına alınmış emek, kendini gerçekleştirme sürecindeki sermayenin başkalaşmış bir biçimidir. Değer üretiminin toplumsal ilişkilerinin bütününü içererek doğrudan hayatın üretimine dönüştüğü, emeğin ölçülemez toplumsal gücü üzerindeki sermaye tahakkümünün giderek çıplaklaştığı bu koşullar altında, emeğin değerini belirleyen zamansal bir ölçüden bahsetmek artık imkansız. Ölçülebilir emeğe dayalı bir değer anlayışını merkeze alarak ücretli emek ve sermaye arasındaki çelişkiye odaklanan pratiklerin devrimci bir çatışmanın önünü açmasının maddi koşulları ortadan kalkmış bulunuyor. Emek ve değere dair ölçülebilirlik yerine emeğin ölçülemez toplumsal niteliği üzerinden yeniden geliştirilecek bir anlayış, emeğin özgürlük söyleminin ve pratiğinin yeniden kuruluşunu da beraberinde getirecektir. Emeğin hayatı üretebilme, alternatif bir toplumsallık yaratabilme gücünü sermaye karşısındaki politik gücü olarak örgütlemesini mümkün kılabilecek koşullar üzerine düşünmeye, kapitalist değer üretim biçiminin tahakkümü karşısında değer ve üretim kavramlarını bir özgürlük ve yaşam felsefesi üzerinden yeniden kurarak kendimizin kılmaya ihtiyacımız var. Umarız bu derleme, bu yeniden kuruluş içindeki tartışmalarda ön açıcı bir katkı olarak yerini bulur.

Bu sayıda:

  • Emek Değer Teorisi Diane Elson
  • Artı Değer ve Planlama: Kapital Okuması Üzerine Notlar Raniero Panzieri
  • Sınıf ve Sınıflaştırma: Emeğe Karşı, Emeğin İçinde ve Ötesinde John Holloway
  • Sınıf Mücadelesi ve İsçi Sınıfı: Meta Fetişizmi Sorunu Simon Clarke
  • Marksizmin Darlaştırılması: Simon Clarke’in Yorumları Üzerine Bir Yorum John Holloway
  • Maddiliği Geri Kazanmak: İşsizlik ve Emeğin Görünmeyen Öznelliği Ana C. Dinerstein
  • İş Hâlâ Temel Mesele! Yeni Bir Dünya için Yeni Bir Dil Harry Cleaver
  • Dünyanın Maddi Olmayan Emekçileri: Sana ne öğüt versem? Derive Approdi
  • Anti-Kapitalist Hareketlere Bakışta Değer Teorisinin Sunduğu Olanaklar ve Türkiye Örneği Fuat Ercan ve Şebnem Oğuz
  • Ret Stratejisi Mario Tronti
  • Kut’ta ve Kienthal’de 1 Mayıs Peter Linebaugh

    Türkçe
    189 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 20 x 24 cm

    ISBN : 2880000008040
    2005

  • Derin Devlet Nedir?

    Derin Devlet Nedir?

    Türkiye’de derin devlet gerçekten vardır. Fakat bu, Başbakan Erdoğan’ın ” mümkünse yok edilmesi gerekir” dediği derin devlet değildir. Bu kavram; ülkemizi parçalamayı hedef alan ve kontrol edilemeyen tamamen dış destekli çete-mafya organizasyonunu da ifade etmez.

    Bu derin devlet, devlet iradesinin bizzat kendisidir. 12.000 yıllık geçmişe sahip Türk milletinin kurduğu 128 devletin işleyişinden elde edilen tecrübelerin silsileler yolu ile günümüze aktarılması ile oluşmuştur. Binlerce yılda oluşan “Derin Devlet” mevhumu bugün devletin bütün kademelerinde yaşamaktadır.

    Burada bahsedilen, binlerce yıllık devlet geleneğinin sağladığı ülkemizi, milletimizi ve Türk milli kültür değerlerini sahiplenmeyi öngörüp genlerle günümüze taşınan derin devlet kavramıdır. Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış her seviyedeki devlet memurları bu asli derin devletin birer temsilcisidir. Çünkü en büyüğünden en küçüğüne kadar devlet memurlarının ana görevi işlerin yürütülmesinde devletin milli menfaatlerinin korunmasını sağlamaktır.

    Devlet memurları devleti koruma ruh hali ile işlerini görürler. Eğer bugün devlet kurumları içinde gayri resmi-kontrol dışı bir yapılanma varsa, orada devlet otoritesi ve iradesi kalmamıştır. Yönetim zafiyeti vardır demektir. Yönetim zafiyetinin sebebi de beceriksiz ve yeteneksiz bazı siyasi yöneticilerdir. Çünkü ülkemizde hükümetin kontrol ve denetiminde bulunmayan hiçbir işlemin yapılması asla mümkün değildir.

    Devlet zafiyetinden oluşan örgütlenmenin adı derin devlet değil çetedir. Dış güçlerin desteğinde hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, adam kaçırma, adam öldürme gibi suçları işleyen kişilerin adının devletle birlikte anılması ve derin devlet olarak nitelendirilmesi mukaddes devlet kavramına yapılacak en büyük hakarettir.

    İşte Cevap Bekleyen Sorular:

  • Derin Devlet söylemleri ile anlatılmak istenen nedir?
  • Küresel Derin Devlet’in Türkiye’deki çalışma usul ve prensipleri nelerdir?
  • Küresel Derin Devletin Türkiye üzerindeki emelleri nelerdir?
  • Türkiye’de Derin Devlet var mıdır? Varsa nerededir?
  • Özel Kuvvetler Komutanlığı neden saldırıların hedefi seçilmiştir?
  • Devletçe neler yapmalıyız? Her Türk ferdine düşen görevler nelerdir?
  • Derin devlet Psikolojik Harekât ilişkisi nelerdir?
    (Tanıtım Yazısından)

    Türkçe
    280 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 21 cm

    ISBN : 9789944326636
    2007

  • Dev Memesindeki Cüceler

    Dev Memesindeki Cüceler

    Bedri Rahmi Eyüboğlu, İstanbul’u anlatan bir şiirini “ey benim dev memesinde cüceler emziren acayip memleketim” diye bitirir. Eski Milletvekili Emre Kocaoğlu, Bedri Rahmi’nin bu mısraını kitabına isim yapmış. Aynı mısraı kullanarak Türkiye’deki iç siyaseti şöyle tanımlıyor:

    “Türkiye’de her şey var. Un var, şeker var, yağ var. Hattâ helvayı yapacak usta da var. Ama siyaset adlı mutfağa ustaların yerine yiyicileri sokmuşlar. Ustalar dışarıda, yiyiciler kazanın başında. Tabii helva melva olmuyor sonuçta. Kahredici bir “devletçi ekonomi”yle kahredici bir “devletçi devlet”in örs ve çekici arasında millet paspas gibi eziliyor. Devletçilik bataklığı yoksulluk, yolsuzluk, demokrasisizlik gibi canavarlar üretiyor. Bunlar da milletimizin kanını emiyor. Bizler ise hiçbir şey yapamadan sadece seyrediyor ve mırıl mırıl şikâyetle yetiniyoruz. Çünkü ülkemizin dev memesini cüceler basmış!”
    Emre Kocaoğlu uzun sendikacılık ve politikacılık yaşamında yurt içinde ve dışında çeşitli görevler yapmış. 1999-2002 yılları arasında, yani 21. Dönem’de İstanbul Milletvekili olarak TBMM’de bulunmuş. TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanvekili, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Sözcüsü, AB Anayasasını hazırlayan Brüksel’deki Avrupa Konvansiyonunda Parlamenter üye olmuş. 3 Kasım 2002 erken seçimlerinde halk o dönemin partilerini siyaseten linç edince siyasetin dışında kalmış. Ama halka kızmamış, oturup bu hezimetin sebeplerini düşünmüş. Bu arada “Neden ülke bir türlü kalkınamıyor, neden bu kadar yoksulluk ve işsizlik var, neden bu kadar çok yolsuzluk oluyor, neden siyaset işlemiyor, neden istediğimiz demokrasiye kavuşamıyoruz, neden halkı mutlu edemiyoruz?” diye sormuş kendi kendine. Vardığı çarpıcı sonuçları kitaplaştırmış. Bunu “kendisine Atatürk’ün Meclisinde oturmak şerefini bahşeden Türk halkına karşı minnet borcu” olarak niteliyor.

    Kocaoğlu bu kitabında ülkenin siyasi sorunlarını ve çözüm yollarını çok aykırı bir perspektifle ele alıyor. Doğru bildiklerini alışılmamış bir cesaretle ve alışılmamış bir açıklıkla anlatıyor. Kendisi de bunu farkında. Bakınız ne diyor:

    “Kitapta tek bir konudan değil, çok sayıda ve farklı konulardan bahsediyorum. Ve çoğunda aykırılık ediyorum. Alışılmış düşünce kalıplarını eleştiriyorum, yerleşmiş çıkarları rahatsız ediyorum, ezberleri bozmaya çalışıyorum. Biliyorum ki herkes bu kitapta kızacak bir şey bulacaktır.

    Ve yine biliyorum ki, insanlar bir kitapta sevdikleri yerleri hemen unutur, kızdıkları yerleri ise hep hatırlarlar ve yazara ateş püskürürler.

    Böyle bir riskle karşı karşıya olduğumun farkındayım. Ama ya hiç yazmayacaktım veya yazdıklarımda samimi olacaktım. Ben ikincisini tercih ettim. Bu risk de galiba bu tercihimin bedeli.
    Ne yapalım, kusurlarım varsa affola.”
    (Tanıtım Yazısından)


    Türkçe
    155 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 21 cm

    ISBN : 9789758759484
    2006